‘Senden sonra mazlumlara kim yetişecek!’
Hz. Fâtıma (a.s) şöyle buyurdu: “Bu gam ve üzüntüden dolayı eyvahlar olsun! Babacığım Senden sonra artık kim mazlum ve yoksullara yetişecek ve onlar Senden sonra kime sığınacaklar! Ey Allah’ın Habibi, Kalplerin Mahbubu!”
Resûlullah (s.a.a) son hastalığında Bilal'a halkı camide toplamasını emretti. Halk bu davet üzerine camide toplandı. Resûlullah (s.a.a)'in kendisi de ağır hasta olmasına rağmen camiye gelerek minbere çıktılar. Allah'a hamd u sena ettikten sonra, halk için katlandığı zorlukları anlatarak şöyle buyurdular: "Ey dostlar! Ben sizin için görevimi nasıl eda ettim? Sizinle beraber (düşmana karşı) savaşmadım mı? Ön dişlerim kırılmadı mı? Alnım parçalanmadı mı? Acaba yüzüme akan kanla sakalım kana boyanmadı mı? Her zorluğa katlanmadım mı? Yiyeceklerimi başkalarına feda etmemden dolayı karnıma taş bağlamadım mı?"
Ashab cevaben şöyle dediler: "Kuşku yok ki hepsi doğrudur. Ümmet uğruna nice zorluklara katlandınız, hakkı yayma yolunda eşsiz çaba ve gayret sarf ettiniz, bu hususta hiçbir ihmalkârlıkta bulunmadınız. Allah Teâlâ size en iyi ecir ve mükâfatı versin."
Resûlullah (s.a.a) bu esnada şöyle buyurdular: "Âlemlerin Rabbi olan Allah Teâlâ, hiçbir zulümden (insan haklarından) geçmeyeceğine dair yemin etmiştir. Sizler Allah aşkına söyleyin; her kimin Benim üzerimde bir hakkı varsa veya her kime (farkında olmadan) bir haksızlıkta bulunmuş isem Bana bildirsin ve hakkını Benden istesin. Çünkü bu dünyada uygulanacak olan kısas Benim için ahirette melek ve peygamberlerin karşısında uygulanacak olan cezadan daha iyidir!"
Bu sırada Sevvadet bin Kays isminde bir adam meclisin sonlarından ayağa kalkarak şöyle dedi: "Ey Allah'ın elçisi! Annem ve babam Sana feda olsun! Siz Tâif'ten döndüğünüzde Ben sizi karşılamaya geldim. Siz, Azba ismindeki devenize binmiştiniz, ince bir çubuk da elinizde vardı, o çubuğu kaldırıp deveye vurmak istediğinizde benim karnıma değdi; kasıtlı veya kasıtsız olduğunu anlayamadım."
Resûlullah (s.a.a) şöyle buyurdular: "Kasıtlı olmasından Allah'a sığınıyorum, kesinlikle kasıtlı olarak vurmamışım."
Daha sonra şöyle buyurdular: "Ey Bilal! Fâtıma'nın evine git, Benim o ince çubuğu getir!"
Bilal camiden çıkıp Medine sokaklarında yüksek bir sesle şöyle diyordu: "Ey insanlar! Boynunda herhangi bir hak ve kısas olan şahıs, kıyamet gününden önce ödesin. Şimdi İslam Peygamberi (s.a.a) kendisini kısasa hazırlamış ve halkın hakkını kıyamet gününden önce ödüyor."
Bilal, Hz. Fâtıma (a.s)'ın evinin kapısını çalarak; "Baban ince çubuğu istiyor." dedi.
Hz. Fâtıma (a.s): "Ey Bilal! Babam ince çubuğu ne için istiyor? Artık bugün ona ihtiyaç yoktur. Çünkü Babam, bu çubuğu yolculuk günlerinde kendisiyle birlikte götürüyordu!"
Bilal, "Ey Fâtıma! Babanın şimdi minberin üzerinde olduğunu ve halkla vedalaştığını bilmiyor musun?" dedi.
Hz. Fâtıma (a.s) bu sözü duyar duymaz feryat ederek ağladı ve şöyle buyurdu: "Bu gam ve üzüntüden dolayı eyvahlar olsun! Babacığım Senden sonra artık kim mazlum ve yoksullara yetişecek ve onlar Senden sonra kime sığınacaklar! Ey Allah'ın Habibi, Kalplerin Mahbubu!"
Hz. Fâtıma (a.s) daha sonra el çubuğunu Bilal'e verdi. Bilal de o çubuğu Resûlullah'a götürdü.
Resûlullah (s.a.a); "O yaşlı adam nerededir?" buyurdular.
Yaşlı adam yerinden kalkarak; "Buradayım ey Allah'ın Elçisi! Annem ve babam Sana feda olsun" dedi.
Peygamber (s.a.a), "İleri gel, razı olman için Bana kısasını uygula!" buyurdu.
Yaşlı adam, "Annem ve babam Sana feda olsun, karnını aç" dedi.
Hz. Peygamber (s.a.a) karnının üzerindeki gömleği bir tarafa çekince yaşlı adam şöyle dedi:
"Mübarek karnınızdan öpmem için bana müsaade ediyor musunuz?"
Peygamber (s.a.a) müsaade edince, yaşlı adam Hz. Peygamber'in karnından öperek şöyle dedi: "Allah'ım! Bu amel ile kıyamet günü cehennem ateşinden Sana sığınıyorum."
Hz. Peygamber (s.a.a), "Ey Sevvadet bin Kays! Kısas mı yapıyorsun, yoksa Beni af mı ediyorsun?" Sevvade, "Ya Resûlallah! Affediyorum" dedi.
Peygamber (s.a.a), "Allah'ım! Sevvadet bin Kays'ı bağışla; nitekim o, Senin peygamberin olan Muhammed'i bağışladı" buyurdu. (Bihar, c.22, s.508).
Allah’ım, az amelimi kabul et
Resûlullah (s.a.a), son nefes halindeki birisinden şu sözleri söylemesini istedi: “Ey ameller az da olsa ve günahlar ne kadar çok da olsa bağışlayan yüce Allah! Az amellerimi kabul et ve çok olan günahlarımı bağışla, şüphesiz sen bağışlayan ve esirgeyensin”
Resûlullah (s.a.a), can vermek üzere olan bir gencin yanında bulunarak ona; "La ilahe illâllah" söyle demesini buyurdu. Genç adam, birkaç defa söylemek istedi ama dili tutularak söyleyemedi. Resûlullah (s.a.a) başucunda oturan kadına; "Bu gencin annesi var mı?" diye sordular.
Kadın: "Evet, ben onun annesiyim" dedi. Resûlullah (s.a.a), "Sen bu gençten razı değil misin?" buyurdu. Kadın, "Razı değilim ve altı yıldır onunla konuşmuyorum" dedi.
Resûlullah (s.a.a), "Onun suçunu bağışla" buyurdular. Kadın, "Ey Allah'ın elçisi! Sizin hoşnutluğunuz için ben afettim. Allah da onu bağışlasın" dedi.
Sonra Resûlullah (s.a.a) o gence dönerek; "La ilahe illâllah kelimesini söyle" diye buyurdular. Genç, "La ilahe illâllah" dedi. Resûlullah (s.a.a), "Ne görüyorsun?" diye sordu. Genç, "Kötü kıyafetli, kirli elbiseli ve pis kokulu kara birisini görüyorum; boğazımı sıkarak beni öldürmek istiyor" dedi.
Resûlullah (s.a.a) ondan şu sözleri tekrar etmesini istedi: "Ey ameller az da olsa ve günahlar ne kadar çok da olsa bağışlayan yüce Allah! Az amellerimi kabul et ve çok olan günahlarımı bağışla, şüphesiz sen bağışlayan ve esirgeyensin."
Genç adam, bu sözleri tekrar ettikten sonra Allah Resûlü (s.a.a); "Şimdi ne görüyorsun?" diye sordu. Genç; "Beyaz elbiseli, güzel simalı ve güzel kokulu birisini görüyorum. O güzel elbise giymiş yanımda oturmakta; siyah çehreli kimse ise yanımdan uzaklaşmakta!" dedi.
Resûlullah (s.a.a); "Tekrar o duayı oku" buyurdular. Genç adam, o duayı tekrar okudu. Resûlullah (s.a.a); "Şimdi ne görüyorsun?" diye sordu. Genç; "Kara adamı artık görmüyorum, şu anda yanımda beyaz yüzlü adam oturuyor." dedi. Genç adam bu sözleri söyledikten sonra dünyadan göçtü. (Bihar, c.74, s.75; c.81, s.232; c.95, s.342).
Zengin Müslümanlardan biri temiz ve şık elbiseyle Resûlullah'ın (s.a.a) yanına gelerek yanına oturdu. Daha sonra eski elbiseli bir fakir de gelerek o zengin adamın yanında oturdu. Zengin adam hemen elbiselerini toplayarak fakirden biraz uzaklaştı. Resûlullah (s.a.a) o adamın bu kibirli tavrından çok rahatsız oldu ve zengin adama, "Onun fakirliğinden, sana bir şeyin geçmesinden mi korktun?" buyurdular.
Zengin adam, "Hayır, ya Resûlallah" dedi. Peygamber (s.a.a), "Senin zenginliğinden bir şeyin ona ulaşmasından mı korktun?" Zengin adam, "Hayır!" dedi. Peygamber (s.a.a), "Onun elbisesinin senin elbiseni kirletmesinden mi korktun?" Zengin adam, "Hayır, ya Resûlallah!" Peygamber (s.a.a), "Öyleyse neden çekilerek kendini ondan uzaklaştırdın.
" Zengin adam, "Benim, beni aldatan, gerçekleri görmeme mani olan, her çirkin işi güzel, her güzeli de çirkin gösteren (şeytan veya nefs-i emmare isminde) bir arkadaşım var. Yaptığım bu kötü amel de, onun aldatmalarından biridir. Ben yanıldığımı itiraf ediyorum. Bu çirkin tavrımı telafi etmek için sermayemin yarısını karşılıksız olarak bu Müslüman fakire vermeğe hazırım."
Peygamber (s.a.a) fakir adama dönerek, "Bu bağışı kabul ediyor musun?" buyurdular. Fakir adam, "Hayır, ya Resûlallah!" dedi. Zengin adam, "Neden?" dedi. Fakir dedi ki: "Çünkü senin gibi kibirli ve bencil olmaktan, amellerimin senin amelin gibi akıl ve mantıktan uzak olmasından korkuyorum." (Bihar, c.22, s.130; c.72, s.13).