İsrail bir din devletidir, savaş din savaşıdır
"İsrail, dünyadaki nadir din devletlerinden biridir. İsrail bir din devletidir ve bunun dini, buna sadece oradaki toprakları değil bütün Ortadoğu coğrafyasında bir devlet kurmayı emreder ve bu gizlenmiş sümenaltı edilmiş bir plan değildir.
Bu, dünyadaki herkesin bildiği bir plandır. Bugün ABD Dışişleri Bakanı İsrail'e gittiği zaman, 'Ben bir Yahudi olarak buradayım, korkmayın sizi bırakmayacağım' dedi. Netanyahu, 'Bütün Ortadoğu'yu değiştirmeye geliyoruz' dedi.
Şu anda Türkiye'de şu görüşleri de çok okuyorum ve duyuyorum; 'Bölgede yaşananlardan bize ne, onlar kendi aralarında bir problem, bizi ilgilendirmez.'
Kusura bakmayın efendim (!) Keşke öyle olsaydı! Bu konu tam da bizi ilgilendiriyor. Nasıl ki Suriye paramparça olduğunda bedelini siz ve biz ödüyorsak, nasıl ki Irak bunları yaşadığında bedelini siz ve biz ödüyorsak, bugün Filistin'in başına geleceklerin de bedelini yine siz ve biz ödeyeceğiz".
'İsrail'in kuruluşu İncil'in kehanetidir'
1948'de İsrail kurulduğunda dönemin ABD Başkanı Jimmy Carter, İncil'in kehanetinin gerçekleştiğini vurgulayıp 'İsrail'i üzeceğime politik hayatıma son vermeyi tercih ederim' diyordu.
Kudüs'ten başlayarak akan kanın uzunluğu 200 mil olacak
ABD Başkanı Ronald Reagan, 1980'de Vaiz Jim Bakker'le yaptığı bir söyleşide; "Düşünün bir kere! En az 200 milyon Doğulu asker ve bir ondan fazla da Batılı... Yeniden dirilmiş Roma İmparatorluğu (Batı Avrupa)!
İsa Mesih, kendi şehri Kudüs'ü harap edenlere vuracak. Daha sonra Megiddo (Armagedon) vadisinde toplanmış ordularla savaşacak.
Kudüs'ten başlayarak akan kanın 200 mil uzunluğunda ve atların başı seviyesinde olacak olması kimseyi şaşırtmasın. Bütün vadi savaş araçları, hayvanlar, insan gövdeleri ve kanla dolacak." (Hallsell, 2003: 33).
Tanrı'nın Yahudiler ve Hıristiyanlar için planları vardır
Dallas İlahiyat Fakültesi Başkanı Dr. John Walvood, verdiği bir röportajda; "Tanrı bütün kullarını bir görmez" demiştir.
Bir milyarlık Müslüman âleminin durumu ne olacak, sorusu üzerine konuşmasına şu şekilde devam etmiştir: "Tanrı'nın, Yahudiler ve Hıristiyanlar için planları vardır, diğerleri Hıristiyan olmadıkça böyle bir şey söz konusu değildir. Tanrı'nın Hıristiyanlar için cennetle, Yahudiler için ise yeryüzüyle ilgili bir planı vardır." (Hallsell, 2003: 60).
Mesih'in dünyaya dönebilmesi için yerine getirilmesi gerekli bazı şartlar vardır
Hıristiyanların en belirgin özelliği İsa Mesih'in ikinci gelişiyle ilgili inançlarıdır. Onlara göre; İsa Mesih, ihtişamlı bir şekilde yeryüzüne döneceğini önceden bildirmiştir ve İsa Mesih'in dünyaya dönebilmesi için yerine getirilmesi gerekli bazı şartlar vardır.
Bu şartlar; Yahudilerin Filistin'e geri dönmesi; İsrail devletinin kurulması; Yahudiler de dâhil dünyanın tüm uluslarına İncil'in vaaz edilmesi; Yedi yıl sürecek olan felaket dönemi; Kiliseye iman edenlerin göğe yükseltilmesidir.
Tüm bu şartlar gerçekleştikten sonra İsa Mesih yeryüzüne dönecek, Armagedon savaşını yapacak ve İsa Mesih'in krallığı gerçekleşecek. Bunlar gerçekleştikten sonra ise Şeytan ve İsa Mesih'e iman etmeyenlerin yargılanması dönemi başlayacaktır.
Bu yargılamada bir kimsenin adının yaşam kitabında yazılı olup olmaması belirleyici faktör olacaktır. Yeni gök ve yeni yeryüzünde İsa Mesih ve ona inananlar yaşayacaktır. Artık ölüm olmadığı gibi ne yas ne ağlama ne de ıstırap olacaktır (Mac Donald, 2002: 611).
Tanrı bize, İsa'yı Ortadoğu'ya getirme şansı doğurdu
"Tanrı ve Başkan bize İsa'yı Ortadoğu'ya getirme şansı doğurdu. Bu bana verilen bir emir" diyen George W. Bush 11 Eylül saldırılarının ardından bu savaş için kendisinin özel olarak görevlendirildiğini belirterek bu hareketin yeni bir "Haçlı Seferi" olduğunu söylemiştir. (Hallsell, 2003: 125).
Yahudi Fundamentalizmi; Siyonizm
Fundamentalist Yahudilere göre Yahudilerin, Filistin topraklarını işgal etmesi, kıyametin yaklaştığını gösteren en önemli olaydır.
Yahudi topluluklarının büyük bölümüne göre, asırlardır süren sürgünden sonra başlangıçta vaat edilmiş topraklara dönerek, Davut ve Süleyman'ın hükümdarlığının devamı olan bir Yahudi iktidarının kurulmuş olması kutsal tarihin yeniden işlemesi anlamına gelmektedir (Corm, 2008: 179).
İsrail devletinin kurulmasının ana gayesi tapınağın inşa edilmesi içindir. Çünkü Tapınak, İsa Mesih'in gelişinde piramidin zirve noktasıdır.
İsrail'in Kudüs'ü askeri olarak kontrol altına aldığı tarih olan 1967'den bu yana birçoğu silahlı olmak üzere İsrailli hahamlar önderliğinde memur, asker ve din öğrenimi gören değişik kesimlerden oluşan Yahudi militanlar, Kudüs'ün kutsal İslami merkezlerine yönelik saldırılarını sürdürmektedir. (Hallsell, 2003: 85- 86).
İsrail devletinin Kutsal Kitap'ta belirlenmiş sınırları
Yahudi din adamlarının İsrail devletinin Kutsal Kitap'ta belirlenmiş sınırlarının hangi bölgeleri kapsayacağı konusundaki en geniş yorumu şöyledir: "Doğu'da Ürdün, Suudi Arabistan'ın büyük bir bölümü, Kuveyt, Fırat Havzası ve Irak'ın bir kısmı, Güney'de Sina Yarımadası, Kahire ve Mısır'ın bir bölümü, Batı'da Kıbrıs, Kuzey'de ise Lübnan, Suriye ile Van Gölü'ne kadar uzanan Türkiye topraklarının bir kısmı vardır. Söz konusu bu sınırlar İsrail'deki ulusalcı ve dinî çevrelerde oldukça popülerdir" (Shahak, 2004: 31). (Geniş bilgi için bknz Hıristiyan Fundamentalizmi ve Ortadoğu'da Tanrıyı Kıyamete Zorlama Stratejisi Ensar Çetin)
M. Nihat Malkoç
Bugünlerde Filistin’de bir insanlık trajedisi yaşanıyor.
2023 yılını geride bırakmaya hazırlandığımız bugünlerde Filistin’de bir insanlık trajedisi yaşanıyor. Ölüm füzeleri Gazze’yi yine kan ve gözyaşı seline çevirdi. Zalimlikte sınır tanımayan İsrailliler, genelde Filistin’i, özelde Gazze'yi ablukaya alarak binlerce masum insanın ölümüne sebep oldu. 1967’deki meşhur Altı Gün Savaşlarından bu yana böyle ağır kayıplar doğuran bir saldırı gerçekleştirilmemişti. Binlerce Filistinli de bu saldırılarda yaralanmış durumda. İçlerinde çok ağır yaralılar da var. İsrail saldırıyı devam ettirme kararlılığında görülüyor. Zira yedek askerlerini de da savaşa çağırdılar. Buna bence savaş değil, ancak çirkin bir kuşatma veya saldırı denebilir. Çünkü İsrail’in karşısında donanımlı bir güç yok. Sapanla taş atan çocuklara sürekli modern toplarla karşılık veren İsrail askerlerinin çirkin yüzünü unutmadık. İsrail, bu bölgede barış istemiyor; kan ve gözyaşına doymuyor.
İsrail, sivil yerleşim yerlerini de bombalıyor. Masum, savunmasız insanları, çocukları, kadınları öldürüyorlar. Erkekçe değil, kalleşçe savaşıyorlar. Nefretin salyaları akıyor şom ağızlarından. Bir zamanlar Hitler tarafından soykırıma uğrayan İsrailliler, çektikleri acıları unutmuş gibi gözükerek bu sefer de kendileri Filistin kökenli Müslümanlara soykırım uyguluyorlar. Saldırganlıkta sınır tanımayarak adeta Hitler’e rahmet okutuyorlar. Bu davranışları Hz. Musa’nın öğretilerine uyuyor mu acaba? Tevrat’taki On Emir’i bile dikkate almıyorlar. Kendilerince kutsal sayılan Hanuka ve Şabat’ta bile ölüm mesaisine ara vermiyorlar. Demek ki lanetli İsraillilerin gözü, dinlerini bile görmeyecek kadar dönmüş.
(Me)denî Batı ülkelerinin kulakları duymuyor, gözleri görmüyor
Filistin’in her zaman olduğu gibi yine yüreği yaralı; hatta şimdi yaralıdan öte, parçalanmış. Eli kolu bağlı, çaresiz insanlar!… Dünyanın sözde medenî ülkeleri sanki bir savaş oyununu seyrediyor gibi bigâne duruyorlar yaşanan acılara… (Me)denî Batı ülkelerinin kulakları duymuyor, gözleri görmüyor, vicdanları boşalmış sanki… Siyonist canavarları dişlerini bilemekle meşgul. İnsanlık yerlerde sürünüyor. Kadınların hıçkırıkları gök boşluğunda yankı buluyor. Son nefesini vermeye hazırlananlar kelime-i şahadetleri düşürmüyorlar dillerinden. Bu manzara Mehmet Akif’in şu dizelerini hatırlatıyor bizlere:
“Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara vadilere, sağnak sağnak.”
Bugün Filistin’de tarifsiz acılar yaşanıyor. Gazze’de onlarca milyar dolarlık altyapı zayiatı var. Burada iki milyonluk Filistin halkı açlığa terk edildi. İsrailliler Filistin sınırlarını kalın duvarlarla çepeçevre ördü. Hamas, mevcut duvarın bir kısmını ortadan kaldırdı. İsrailliler Gazze’yi yerle bir ettiler; elektriğini, suyunu kestiler. Filistin halkı Hamas’ı iktidara getirdiği için cezalandırılıyor. Onun için Filistin’e ambargo uygulanıyor.
Ortadoğu sadece Osmanlı döneminde huzur ve emniyet içinde yaşadı. O dönemde de fitne odakları boş durmadı şüphesiz. Araplarla Osmanlı’nın arasını açmak için çok çaba harcandı. Fakat Müslüman’ı Müslüman’a kırdırmak isteyenler gayelerine ulaşamadılar. Osmanlı, tarih sahnesinden çekilince Ortadoğu’da dengeler sarsıldı. İsrail mikrobu düştü bu güzel topraklara. Bu mikrop hastalık saçtı dört bir yana. O gün bugündür bu toprakların halkı aradığı huzuru bulamadı. Zalimler de, mazlumlar da tedirgin yaşadı bu sancılı coğrafyada.
“Nihayet Mescid-i Aksa’yı da yaktın ey Yahudi!.."
Türk şiirinin en büyük şairlerinden biri olarak gördüğüm Sezai Karakoç’un ta 1969 yılında Diriliş Dergisi’nin birinci sayısında yayınlanan “Ey Yahudi” adlı bir şiiri var. O günden bugüne aradan yarım asrı aşkın bir zaman geçmiş. O yıllarda Yahudiler, Mescid-i Aksa’yı yakmışlardı. Karakoç da bu menfur olay üzerine şu dizelerle başlayan “Ey Yahudi” adlı şiirini yazmıştı:
“Nihayet Mescid-i Aksa’yı da yaktın ey Yahudi!..
Asırlardır insanlığın ruhunu yaktığın gibi ey Yahudi!..
Aya çıkarak göğe çıktığını sandın ey Yahudi!..
Göğe çıktığına inanır inanmaz
Büyük Peygamberin göğe çıktığı yeri yaktın ey Yahudi!..
Mescid-i Aksa’yı yaktın ey Yahudi!..
Daha doğrusu yaktığını sandın ey Yahudi!..
Senin yaktığın gökteki Mescid-i Aksa’nın ancak
gölgesidir ey Yahudi!..
Senin yaktığın Mescid-i Aksanın ruhu değil,
Taş, toprak ve ağaçtan işaretidir ey Yahudi!..”
Acıyı hep Filistinliler çekti, öz vatanlarında parya durumuna düştüler.
Öte yandan bilindiği gibi İsrail kurulduğu günden beri ABD’nin küçük, şımarık çocuğu rolünü oynuyor. Sürekli ABD tarafından korunuyorlar. ABD her seferinde, İsrail’i kınıyor gibi görünse de gerçekte bu hainleri destekliyorlar. Yani tam bir ikiyüzlülük sergiliyorlar. Özellikle bugünkü ABD Başkanı Biden, İsrail’e büyük destek oluyor. Joe Biden'dan sonra da bu destek artarak devam edecektir. İsrail hükümetleri ise bugüne kadar, Filistin meselesini hep oylarını artırmak, halk nezdinde şirin görünmek için iç politika malzemesi olarak kullandılar. İsrail halkı da onları oyla ödüllendirdi. Ezilenler, horlananlar hep Filistinliler oldu. Acıyı onlar çekti, öz vatanlarında parya durumuna onlar düştü.
İsrail, Filistinlilere yönelik saldırılarını Hamas’ın taciz ateşleriyle ilişkilendiriyor. Bu gerçek dışı bir savunmadır, basit bir bahanedir. İsrailliler bu saldırılardan evvel de Gazze’ye yönelik büyük baskılar ve ambargolar uyguluyorlardı. Hayatı yaşanmaz kılıyorlardı. Bugün Filistin’de başta kadınlar ve çocuklar olmak üzere sivil halk da öldürülüyor. Zira bu bölge çok hassas bir bölge… Ateşle barut yan yana… En küçük bir tahrik hemen kıvılcıma dönüşerek bugünkü gibi acıklı ve berbat neticeler doğurabiliyor.
Yahudilerin gözleri körelmiş, kulakları ve vicdanları sağırlaşmıştır. İnsan oluşlarına dair basit bir suretten başka delilleri yoktur. Toprak bile onları üzerinde taşımaktan muzdariptir. Mahşer meydanında, vücutlarından akan terlerinde boğuluncaya kadar da akılları başlarına gelmeyecektir. Onlar daima insanlığın baş belası olacaklardır. Allah onların şerlerinden Müslümanları muhafaza eylesin; barışı ve dostluğu kalplerine soksun.
Filistinliler Osmanlı Devleti döneminde en güzel günlerini yaşadılar.
Osmanlı Devleti döneminde Filistinliler en güzel günlerini yaşadılar. Ne zamanki Osmanlı o topraklardan çıktı, işte o zaman Filistin’de hayatın tadı tuzu kalmadı. Filistin toprakları 104 yıldan beri işgal altındadır. İsrail, Filistin’de devlet terörü uyguluyor. İsrail askerleri en gelişmiş silahlarla çocuk, kadın, yaşlı demeden önlerine gelenleri öldürüyorlar. Osmanlı’nın şefkatine bütün dünya muhtaç… Fakat ne yazık ki zamanında kıymeti bilinmedi.
İsrail’in kalleş saldırılarından sonra Gazze ve civarı ölüm tarlası görünümünde. Her taraf ölü ve yaralılarla dolu… Çaresizlik, acı ve gözyaşı seller gibi. Hastanelerin morgları cesetlerle dolmuş. Yaralıların tedavisi için hastanelerde yeterli ilaç ve yetişkin personel yok. Ambulansların acı sesleri kulakları sağır ediyor. Fakat kör İsrailliler görmüyor, sağır İsrailliler duymuyor. Sanki her biri göğüs boşluğunda vicdan yerine taş taşıyorlar.
Filistin meselesi uzun yıllardan beri devam ediyor. İsrail’in bu vahşi saldırıları ve gayri insanî yaklaşımı sürdükçe bu sorun yakın zamanda kolay kolay çözüme kavuşmayacaktır. Filistin, özgürlük direnişinden ve inançlarından vazgeçmediği için cezalandırılıyor.
Ortadoğu sadece Osmanlı döneminde huzur ve emniyet içinde yaşadı. O dönemde de fitne odakları boş durmadı şüphesiz. Araplarla Osmanlı’nın arasını açmak için çok çaba harcandı. Fakat Müslüman’ı Müslüman’a kırdırmak isteyenler gayelerine ulaşamadılar. Osmanlı, tarih sahnesinden çekilince Ortadoğu’da dengeler sarsıldı. İsrail mikrobu düştü bu güzel topraklara. Bu mikrop hastalık saçtı dört bir yana. O gün bugündür bu toprakların halkı aradığı huzuru bulamadı. Zalimler de, mazlumlar da tedirgin yaşadı bu sancılı coğrafyada.
Filistin sorunu bazı çevrelerin iddia ettiği gibi Arap-İsrail sorunu değil.
Filistin sorunu bazı çevrelerin iddia ettiği gibi Arap-İsrail sorunu değil, bütün dünya Müslümanlarının sorunudur. Zira Mescid-i Aksa bizim ilk kıblemizdir. Biz evlerimizde televizyonlarda maç seyreder gibi kardeşlerimiz olan Filistinlilerin ölüm haberlerini izliyoruz. Osmanlı dört yüzyıl boyunca Filistin’e egemen oldu. Bu süre içerisinde bu topraklarda hiçbir ayaklanma olmamıştır.
Bugün dünyada 10 milyonun üzerinde Filistinli vardır. Bunların önemli bir kısmı kamplarda ve zindanlardadır. Bazı yanlı çevrelerin söyledikleri gibi Filistinliler topraklarını satmadı. Filistinliler öyle çilelere maruz kalıyor ki bunları aklınız almaz. Geçmişte zalim İsrailliler bir Filistinli anneye öz evladını fırınlarda pişirip getirdiler. Yine bir annenin sekiz evladı kaçırıldı, sonra başları kesildi, bir torbaya konulup anneye teslim edildi. Her gün çocukların kolları, bacakları kırılıyor. Bu çağda bu işkenceleri yaşayan Filistinlileri kimse görmüyor, görenler görmezlikten geliyor. Acılar katmerleşiyor, fakat kör gözler görmemekte ısrar ediyor.
Filistinliler her gün vatanları için ölüyorlar. Daha ne yapsınlar? İsrailliler Filistinlilere uçak bombalarıyla saldırıyorlar. Şeyh Yasin’in boynundan aşağısı felç olduğu halde İsrailliler onun fikirlerine tahammül edemediler. İki roket attılar üzerine. Şehit ettiler hareket kabiliyeti olmayan hasta bir insanı. Her evden en az bir kişi şehit olmuş. Bunun yanında hemen her evden bir veya birkaç kişi İsrail zindanlarında çürüyor. İsrail terör devletidir. İsrail uzun yıllardan beri terörle ve kanla besleniyor.
Savaşlarda normal şartlar altında çocuklar ve kadınlar hedef dışında tutulur. Asker askerle savaşır. Fakat İsrailliler nedense böyle yapmıyorlar. Özellikle kadınları ve körpe çocukları öldürmekten büyük zevk alıyorlar.
Yahudiler dün olduğu gibi bugün de Müslümanlara duydukları tarihî kinlerini kusmayı sürdürüyorlar. Her fırsatta gerçekleri tersyüz ediyorlar. Ellerindeki sınırsız sermayeyle gariban Filistin halkına yapmadıklarını bırakmıyorlar. Sonra da dünyanın gözünü boyayarak kendilerini haklı çıkartmaya çalışıyorlar. Bunca kin ve nefret dolu saldırılardan sonra Filistinlilerden ve Müslümanlardan sevgi ve hoşgörü bekliyorlar. Umduklarını bulamayınca Müslümanları antisemitizm damgasıyla yargılıyorlar. İnsanlık bu çirkef oyuna gelmemelidir.