TARİKAT MUTLAKA GEREKLİMİDİR -4
Canibim.Com

TARİKAT MUTLAKA GEREKLİMİDİR -4 - Canibim.Com

SORU: Tarikate ve bir hak mezhebe uymamak günah mıdır?       -4-

CEVAP: Cahilliktir. Cahillik tehlikelidir, sonu vehâmetli bir şey olur. Bir hak mezhebe uymuyorsun, sen İmam-ı Azam mısın?.. Neden uymuyorsun? Sen kendi başına ayetleri hadisleri anlayacak kadar, mezheb kuracak kadar çok allame bir insan mısın?.. Değilsin. O zaman bilene uysana be adam!.. 

Uymamak cahilliktir, yanlıştır. Onlar bu meseleleri incelemişler, bu işin profesörlerinin profesörüdür onlar... Onlara uymak lâzım!.. 

Tarikate girmezse bir insan ne olur?.. Tarikate girmezse, nefsini terbiye etmez. Nefsini terbiye etmezse, sevaplı şeyleri kazanmazsa, günahlarda devam ederse, ahirette mahvolur. Ma'rifetullaha eremezse, gafil giderse zarara uğrar. 

Onun için herkesin bu hayırlı, faydalı şeyleri yapmağa çalışması lâzım!.. 

SORU: İmam-ı Rabbânî (Rh. A) demiş ki: "Şeriatsiz tarikat, zındıklıktır." İzah eder misiniz? 

CEVAP: Evet, öyledir. Şeriat; yâni Allah'ın emirleri, yasakları, fıkıh, hadis, tefsir... Yâni, Allah'ın ahkâmı... Bunlara uymadan, insan "Tarikat güdüyorum, yürütüyorum." derse; şeriata uygun olmayan, şeriat dışı olan bir şey zâten yanlış bir yoldur. Elbette zındıklıktır, sapıklıktır. 

Şeriate uygun olacak!.. Zâten tarikat, şeriattan başka bir şey değildir. Şeriatin ince terazisidir, hassas terazisidir. İnce ölçen, kıymetli tarafıdır, dikkatli tarafıdır. Şeriat temeldir; şeriat olmadı mı, hiç bir şey olmaz!.. Hakikaten zındıklık olur, kâfirlik olur ve insan çok zararlara uğrar. 

SORU: Tarikat ihvanlığı ile İslâm kardeşliği arasında ne fark vardır; ikisi de kardeşlik değil mi? 

CEVAP: Aslında bu ikisi aynı şey... Aynı şey ama, genel mânâsıyla, "Müslümanların kardeş olması lâzım!" dediğin zaman, insanlar bunu anlayamıyorlar. Bunun daha güzel, elle tutulur bir tarzda tatbikini yapan zümrenin bu kardeşliğine de tarikat kardeşliği deniliyor. 

Yoksa tarikat, şeriatın tatbiki demek... Onun için, arada bir fark yok... Bu tatbiki daha sıkı tuttuğundan, daha ciddi tutup da gerçekten yerine getirdiğinden, sanki o başka bir şeymiş gibi görünüyor. İşte İslâm kardeşliği o... 

Ama dışarda tam olmuyor. Ancak böyle, tam hadis-i şeriflere dayalı, bir mürşidin terbiyesiyle, yönetimiyle yürüdüğü zaman olduğu için, bu müessese böyle olmuş. Sanki, ayrı bir şey gibi sanılıyor. Hayır, ayrı değil aynı şey... 


SORU: Tayy-ı mekânı anlatır mısınız? 

CEVAP: Tayy-ı mekân, evliyâullahın kerametlerinin çeşitlerinden bir tanesidir. Kur'an-ı Kerim'den delili vardır. Kur'an-ı Kerim'de insanın tayy-ı mekânı değil, hattâ Sabâ melikesi Belkıs'ın tahtı bile tayy-ı mekânla, Yemen'den Filistin'e geldiği net olarak ayet-i kerimede bildiriliyor. 

Onlar kara yoluyla yolculuk ederek kafileyle geliyorlar. Göz yumup açıncaya kadar taht tayy-ı mekânla geliyor bu tarafa... Hayal değil, göz boyama değil, illüzyon değil; taht işte böyle geliyor. Hem bunu Süleyman (AS)'ın sahabesinden birisi yapıyor. Yâni kendisi yapmıyor, peygamber mucizesi değil, evliyâ kerameti... 

Ondan sonra Sabâ melikesi geldiği zaman Süleyman (AS) diyor ki: 

(E hâkezâ arşük?) "Senin hani Sabâ ülkesinde oturduğun taht böyle miydi?.." Tahtını gösteriyor. Bakıyor, gözleri fal taşı gibi açılıyor, şaşırıyor: 

(Kàlet keennehû hû!) "Ne demek böyle miydi, sanki ta kendisi!.." Evet ta kendisi, ordan oraya geldi çünkü... Bu ayet-i kerime ile sabit olduğundan bu tayy-ı mekânı inkâr edenler bir şey bilmiyor. 


--Canım bir insan hop kalkıp ordan, hop bu tarafa gelir mi? 

--E geliyor işte... Cansız taht bile gelmiş. Tayy-ı mekân vardır, evliyâullahın kerameti haktır. Tayy-ı mekân da kerametin bir çeşididir. 

SORU: "İlâhî ente maksûdî ve rıdàke matlûbî" cümlesinin anlamını açıklarmısınız? 

CEVAP: (İlâhî ente maksûdî) demek, "Yâ Rabbi, benim hedefim, muradım, maksûdum sensin!" demek... (ve rıdàke matlûbî) demek, "Yâ Rabbi, benim bütün taleb ettiğim, istediğim şey, senin rızana ermek; sen benden razı ol diye, onu istiyorum!" demek... 

Yâni, birincisi ma'rifetullaha işaret ediyor, "Ben ma'rifetullaha sahib olmak istiyorum, Allah'ın arif kulu olmak istiyorum!" demek; ikincisi de, "Allah'ın rızasına, rızâ-i ilâhiye ermek istiyorum!" demek... 

SORU: Akşemseddin Rahmetullahi Aleyh, "Mürşidler devamlı olarak Rasûlüllah'ın huzurundadır, ona danışmadan bir şey yapmazlar." buyurmuş. Ne dersiniz? 

CEVAP: Tabii, kendi makamına uygun olarak söz söylemiş. Herkes öyle olmaz ama, olanlar vardır. Hattâ birisi bir şey sorduğu zaman, "Dur, Rasûlüllah'a danışayım de öyle cevap vereyim!" deyip de gözünü kapayıp, cevap verenler bile var... Fakat bu konu günümüzde na ehiller tarafından istismar ediliyor.Adamın çapı yok “şeyh uçmaz,mürütleri onu uçuruyorlar” yok peygamberle görüşüyor vs.Üftade hz.leri ne güzel de söylemiş “Gördüm demez görenler,keramete erenler,gizli sırrın açarmı” Allah riyadan bizi korusun.

 

 

Tüm MAKALELER