CELVETİYYE TARİKATI

Bayramiyye tarikatının bir şûbesi. Ünlü mutasavvıf Azîz Mahmud Hüdai’ye nisbet edilen bir tarikat.
Arapça’da yerini, yurdunu, terk etmek mânâsına gelen celvet kelimesi, tasavvuf ıstılahı olarak, kulun, Allah sıfatları ile halvetten çıkışı ve Allah’ın varlığında fanî oluşu anlamını taşır.
Celvetiyye, celvete mensup olanlara verilen isimdir. Celvet, halvetten çıkmaktır. Bu da itibarî olan her şeyi çıkarmak, hakikat libâsını giymek demektir. Halvet ile celvet arasında anlam ve imlâ açısından alt ve üstteki noktadan başka bir fark yoktur.
Celvet ve halvet kelimeleri, başlangıçta bir makam ve meşreb ifade ederken daha sonraları iki ayrı tarikatın adı olmuştur. Celvetiyye tarikatının ilk kurucusu olarak değişik isimler ileri sürülür. Bu değişik rivayetleri te’lif eden Bursalı İsmâil Hakkı der ki:
"Celvetiyye tarikatı İbrahim Zâhid Gilânî (ö. 700/1300) devrinde hilâl; Üftâde (ö. 988/1580) zamanında yarım ay; Hüdai (ö. 1038/1628) asrında ise dolunay durumundadır."
Aziz Mahmud Hüdâî, 948/1552-1038/1628 tarihleri arasında yaşamış bir Türk mutasavvıfıdır. İyi bir medrese tahsili gördükten sonra sûfiyye mesleğine sülûk ederek Bursalı M. Muhyiddin Üftâde’ye mürid olmuş ve kısa zamanda onun yanında hilâfet alarak irşâda mezun olmuştu. Şeyhinin vefatından sonra İstanbul’a gelerek irşâda başlayan Hüdâyî, ilmi ve mânevî nüfûzu sayesinde halkın her kesiminden binlerce insanın sempatisini kazanmış, özellikle devlet adamları ve sultanların hürmetine mazhar olmuştu. Onun eserleri Celvetiyye tarikatının teşekkülünü ve sistemleşmesini sağlamıştır. Hüdâyî’nin "Vakıât", "Tarîkatnâme," "et-Tarîkatü’l-Muhammediyye" ve "Câmiu’l-Fazâil" gibi eserleri, tarikatın temel kaynakları arasında sayılabilir.
Aziz Mahmud Hüdâî, "Şakâyık zeyli"ne göre, Seferhisarlı’dır. Gülşen Efendi, "Külliyât-ı Hüdâî" de Sivrihisarlı olduğunu kaydediyor. Başkaları da onun Konya Koçhisar’ından olduğunu söylemektedirler. İstanbul’ da okuyan, Edirne’de Sultan Selim medresesinde muitlik, Şam ve Mısır’ da nâiplik eden, Mısır’da Kerimü’ddin Halvetî adlı birisine intisap edip Halvetî olan Mahmud Hüdâî, nihâyet Bursa’da Ferhâdiye medresesine müderris ve Cami-i Atik mahkemesine nâip oluyor. Bu sırada, bir gece, rüyasında, cennetlik olduklarını zannettiği birçok kimseyi Cehennem’de, Cehennem’lik zannettiklerini Cennet’te görüyor. Bunun üzerine ertesi sabah derhal Uftâde’ye gidip teslim oluyor.
Mahmud Hüdâî zamanında büyük bir hürmete mazhar olmuştur.
"Silsilenâme-i Celvetiyyân", şeyhin bu teveccühe uğrayışına Sultan 1. Ahmed’in bir rüyasını kerâmetle tâbir etmesini, sebep olarak gösteriyor. Peçevî, Rumeli Kazaskeri Sunullah’ın tesiri ile vezir Ferhat Paşa tarafından Fatih Camii’ne vaiz tayin edildiğini kaydetmekte ve şöhretinin bu suretle başladığına işaret etmektedir (İbrahim Peçevî, Tarih, II, 36).
Mahmud Hüdaî üç kere hac etmiştir. Mihrimah Sultan’ın kızı Ayşe Sultan ile evli olduğu rivayet edilmektedir. Şeyhin tatlı dilli ve güzel söz söyleyen, sakallı ve orta boylu olduğu kaydedilir.
Mahmud Hüdâî, vahdet-i vücüdu, şerîat hudutlarını taşmamak üzere kabul eden ve her hususta zahitlik yolunu tutan tam sünnî bir şeyhtir. Hatta o, tasavvufta taşkınlık gösteren, yahut biraı serbest fikri olan sofilere bile karşıdır. Celvetiye’de sülûk, esmâ iledir. Esmâ-i seb’a yani Allah’ın yedi adı "usûl-i esma" adını alır. Celvetîlikte bunlardan başka beş ad daha kabul edilmiştir ki bunlara da "furû-i esmâ" denilir.
Celvetiyye Tarikatı, Bayramiyye’nin; Bayramiyye de Safeviyye ve Halvetiyye’nin bir kolu sayılmaktadır. Celvetiyye, Hz. Ali kanalıyla gelen bir tarikat olması itibarıyla cehrî zikri esas olan, nefs tezkiyesine önem veren bir tarikattır. Harîrîzâde M. Kemâleddin, Tibyânu vesâili’l-hakâik adlı eserinde Celvetiyye’nin esaslarının tezkiye, tasfiye ve tecliye olduğunu belirtir.
"Tezkiye" dünya sevgisini terkederek nefsi mâsivânın şerrinden korumak; "tasfiye", kalbi her türlü kirden temizleyerek ilâhî iradenin aksedeceği bir hâle getirmektir. "Tecliye" ise, zât-ı İlâhî’nin yine kendisi için zuhûru demektir. Sâlikin, bu âlemi, Hakk’ın zuhûr mahalli olarak görmesidir.
Her çeşit ibadet ve zikirden gaye, insanı gerçek kulluğa erdirmek, kalp tasfiyesi ve nefs tezkiyesiyle kemâle ulaştırmaktır. Celvetiyye tarikatının temel esasları, yine Celvetîler’in kabul ettiği usûle göre, "zikir" ile "manevî ve sürî mücâhede" sûretiyle gerçekleşebilir. Kısaca "kelime-i tevhîd" zikri denilen tevhid zikri, bu tarikatın farklı bir özelliği olarak kabûl edilebilir.
Celvetiyye’de sülûkün dört mertebesi vardır: Tabiat, nefs, rûh ve sırr. Tabiat mertebesinde sâlik tabiatın gereği olan yeme, içme ve cinsî münâsebetten mücâhede yoluyla uzaklaşmaya çalışır. Zaruret ölçüsünde yer, içer ve belli bir süre evlenmez. Nefs mertebesinde nefsten kaynaklanan kötü huy ve sıfatlarını mücâhede yoluyla terketmeye çalışır. Nefsin kötü fiilleri iki türlüdür. Bir grubu kendi irâdesi ile işlediği günahlar; diğerleri iyice yerleşmiş kötü huy ve alışkanlıklardır. Bunların her iki grubun da ancak riyâzat ve mücâhede ile ıslah edilebilir. Nefs, belli şekillerde ıslah edilip kontrol altına alınınca rûh ve sırr mertebelerine yol açılmış olur. Ruh mertebesinde sâlik, nefsin kötü huylarının tasallutundan kurtulup rûhu ile irtibata geçmiş sayılır. Ruhun bozuk tarafı, marifet-i ilâhiyyeden mahrûmiyyettir. Bu yüzden rûhun terbiyesi ancak marifet-i ilâhiyye ile olur. Rûh mertebesinde ilm-i ledün sırları zâhir olmaya başladığında sâlike "keşf" vâki olmaya başlar. Tabiat ve nefs mertebelerinde keşf yoktur. Sâlik rûh mertebesinde mârifet ve ilâhî aşkı elde ettikten sonra, sırr mertebesine yükselir. Bu mertebenin gereği mâsivâdan ilgiyi kesmek, Hakk’tan başkasına gönül vermemektir. Bu makam, mahv fena ve tecellî nürlarının zuhûr ettiği vuslat makamıdır.
Bu dört makamın her biri, ayrı ayrı renklerle temsil edilmiştir: Tabiatta renk "toprak" alâmeti olarak siyahtır. Nefs kan rengindedir ve bu
"hevâ" alâmeti sayılır. Rûhta renk sarıdır ve "ateş"in sembolüdür. Sırr renksizdir ve "su"yu temsil eder. Böylece anâsır-ı erbaa* tamamlanmış olur. Bu dört makamın sonunda Celvetî sâliki hilâfete ehil hâle gelerek mürşidi tarafından halife tayin edilir.
Celvetiyye’nin; Bursalı İsmâil Hakkı tarafından kurulmuş olan Hakkıyye, Selâmi Ali Efendi’ye nisbet edilen Selâmiyye, Kütahyalı Ali Fenâi Efendi’nin temsil ettiği Fenâiyye ve M. Hâşim Baba tarafından kurulmuş olan Hâşimiyye olmak üzere dört kolu vardır. İstanbul’da tarikat ve tekke faaliyetlerinin serbest olduğu dönemlerde, hemen hemen otuza yakın celveti tekkesi vardı.
Celvetiyye tarikatında diğer tarikatlardan farklı olarak dizler üstüne kalkılıp yarı-kıyam hâlinde icra edilen bir zücir tarzı vardır ki buna "nısf-ı kıyâm" ya da "hızır kıyâmı" denilir.
Celvetî mensuplarının giydiği Celvetî tacının tepesinde onüç; dilim ve bu dilimleri birleştiren bir düğme bulunur. Tarikatın merkez tekkesi, İstanbul-Üsküdar’da Aziz Mahmud Hüdâî’nin medfûn bulunduğu âsitânedir. Tarikat, İstanbul ve Bursa’nın dışında Balkanlar’da da yayılma istidadı göstermişti. (Geniş bilgi için bk. H. Kamil Yılmaz, Aziz Mahmud Hudâî ve Celvetiyye Tarikatı, İstanbul 1982).
Celvet halka karışarak, halk ile beraber olmaktır.Celvetiler, halka karışmakta hayır olduğu kanaatindedirler.Kulun Hakk’ın sıfat ve vasıflarıyla süslenmesi, kulun, kendi varlığından geçmesive Hakk varlığında yok olmasıdır.Tasavvuf ıstılahı olarak Celvet; "kulun, Hakk’ın sıfatlarıyla vasıflanmış olarak halvetten çıkışına ve O’nun varlığında yok oluşuna fena fillah denir.
Celvet; hayata ve hadiselere iştirak (ihtılat) tir, ruhun kemaline delildir. Halvet ise; celvetin tamamlayıcısı, celvete geçmek için basamak, celvete hazırlayıcı hususi bir haldir. Celvet sadece bir ıstılahtan ibaret olmayıp beka makamının da bir ifadesidir. Halvet de fena makamının bir ifadesidir.
Celvet; hakikat yolcusunun çıkarken geçtiği manevi mertebe ve makamlara, nefsani ahlaktan soyunup, İlahi isimler elbisesini giydikten sonra Rahmani ahlak ile dönmesidir.Üftade’ye göre :
Allah’a varan yollar mahlukatın nefesleri sayısıncadır. sözünün manası da budur. Üftade’ye göre celvet; aynı zamanda cem’u-l cem makamıdır. Şöyle ki salik, vuslata erince sulükü tamamlanır, fakat makamları tamamlanmış olmaz. Bundan sonra beka alemine yani kesret alemine döner. Kur’an-ı Kerim de:
"Onunla arasındaki mesafe, iki yay kadar yahut daha az kaldı."(Necm, 53/9) ayetindeki "kabe kavseyn" kelimesi buna işaret etmekte olup kurb (Allah’a yakın olma) makamıdır, salik vuslata ermezden önce bu makama ulaşır. "Ev edna" ise vuslat makamıdır. İşte Hakk’a vasıl olan salik yeniden "kabe kavseyn"’e dönünce, bu inişle cem’ul cem makamına çıkmış olur. Bu makam kesret ile vahdetin, fark ile cem’in yani zıt mefhumların birleşmesinden dolayı cem’ul cem adını almaktadır. Üftade’nin tarifiyle cem ve cem’ul cem ıstılahları, klasik tasavvuf anlayışındaki ıstılahlardan farklıdır; O’nun "ma’ıyyet" dediği cem’, cem’ dediği cem’ul cem’, cem’ul cem’ dediği de celvettir. Kur’an-ı Kerim bu makama şu ayetle işaret eder:
"O, ilktir, sondur, zahirdir, batındır"(Hadid, 57/3)
Cem’ul cem’ makamının ehli, insan-ı kamil vasfını da kazanmış olur, ne halk ne de Hak ile "mahcub" (perdelenmiş,örtülü) olmaz, eşyanın (madde ve enerjinin, varlıkların) vücudunu batıni yönden "ayn-i Hakk" olarak görür, bir taraftan eşya ile kayıtlı (bağlı,bağıntılı) olduğu halde marifetullah tarafından bakıldığında eşyanın üstündedir, eşya ile kayıtsızdır.
Celvetiler tevhid ile meşgul olurlar, mücahede ederler.
Bütün tarikatlarda olduğu gibi Celvetiyyede de Hakk’a vusul için bir Mürşid-i Kamil’e intisab etmek gerekmektedir.
Mürid, mürşidine intisab ettikten sonra, mürşidinin talimatına uygun olarak zikir ve manevi mücahedeye başlar.
İlk ve en önemli ZİKİR, Kelime-i Tevhid’tir.Yani "LAİLAHE İLLALLAH" sözüdür.Buna TEVHİD zikri denir.Mürid ilk zamanlar Tevhid zikrini yaparken "LA MA’BUDE İLLALLAH" manasını düşünür.İkinci mertebede Kelime-i Tevhid’i "LA MAKSUDE İLLALLAH" manasını zikreder.Üçüncü mertebe de ise "LA MEVCUDE İLLALLAH" (Allah’tan başka mevcut yoktur.) manası ile zikreder. Mürid Tevhid Nuru zahir oluncaya kadar bu zikre devam eder.
Celvetiye tarikatında ikinci önemli zikir "ESMA-İ SEB’A" zikridir.Allah (c.c) yedi ism-i şerifi sırasıyla şunlardır.LA İLAHE İLLALLAH, ALLAH, HU, HAKK, HAYY, KAYYUM, KAHHAR ... Bu yedi isim, nefsin yedi makamına tekabül etmektedir.
Celvetiye tarikatına giren müride, Şeyh şunları telkin ve tavsiye eder.
1-Her gün 100 defa "ESTAĞFİRULLAH EL-AZİM" demek.
2-Her gün Peygamber Efendimiz (S.A.V.)’e 100 defa selat ve selam getirmek.
3-Günde 700 defa "LA İLAHE İLLALLAH" ve her 20. veya 30. ’da bir defa "MUHAMMEDÜN RESULÜLLAH" demek, mürid mürşidinin verdiği bu evradın dışına çıkmaz.
4-Sabah namazından sonra güneş iki mızrak boyu yükselene kadar zikir ve tefekkürle meşgul olur.
5-İşrak vaktinden zevale kadar, 4-6 rekatlık kuşluk namazı kılmak.
6-Akşam namazının sünnetinden sonra 6 rekat "Evvabin" namazı kılmak
7-Gecenin üçte bir vaktinde kalkıp 2-12 rekatlık "Teheccüd" namazı kılmak
8- Pazartesi ve Perşembe günleri ile Zilhicce ve Muharremin 10 gününü Recep ve Şaban’ın tamamını oruçlu geçirmek
9-Daima abdestli bulunmak
10-Abdest aldığı zaman 2 rekat "Şükr-i Vudu" namazı kılmak
Bundan başka mürid şunları yapmaya dikkat eder.
a)-Tevbe ve inabeye ihtimam göstermek
b)-Sünnete riayetkar olmak
c)-Dünya malına tamah etmemek
d)-Az yemek
e)-Az konuşmak
f)-Daima zikirle meşgul olmak
g)-Şeyhe rabt-ı kalb etmek
h)-Şeyhe ititrazı terk etmek ve ona inanıp güvenmek.
CELVETİ AYİNİ
Celvetiler, dizleri üzerinde durarak zikrederler.Buna "Nısf-ı Kıyam" veya "Hızır Kıyamı" denir.Bir rivayete göre, kuud tevhidi sırasında Hz. AZİZ MAHMUD HÜDAİ postunda otururken bir anda zikir meclisine "Hz. Peygamberimiz (S.A.V.)" (bir başka rivayete göre de Hz.HIZIR a.s.) ın teşrif buyurduğunu kalp gözü ile görüp ayağa kalkmak istemiş, fakat Hz.Peygamberimiz (s.a.v.), kalkmamasını işaret edince, dizleri üzerinde yarı kalkmış olarak kalır ve zikre öylece devam edilir.O günden sonra bu şekilde zikir Celvetiyye de teamül haline gelmiştir.
CELVETİYYE DE TAC VE KİSVE
Celveti tacı 13 terklidir.Tepesi siyaha yakın koyu yeşil renktedir.Ortasında kendi renginden bir düğme vardır.Tacdaki 12 terk, Tevhidin harflerine ve Esma-i Hüsna-i Aşereye, biri de Esma’dan mazhar olunan isme delalet etmektedir. Bir başka rivayete göre: 12 imama ve bir de Hz. Pir’in Kutbiyyetine işarettir.Tepedeki düğmede "NÜBÜVVET-İ MUHAMMEDİYYE" nin ifadesidir.Bu tacı giyenlere "Celveti Sofusu" denirdi.
CELVETİYYE’NİN ŞUBELERİ
1-SELAMİYYE:
Selami Ali Efendi tarafından kurulmuştur.
2-HAKKIYYE
İsmail Hakkı Bursevi Hz. leri tarafından kurulmuştur.
3-FENAİYYE
Kütahyalı Fenai Ali Efendi tarafından kurulmuştur.
4-HAŞİMİYYE
Bandırmalı zade Mustafa Haşim baba tarafından kurulmuştur.
 
Prof.Dr. H. Kâmil YILMAZ